Motiflex Light Logo

Reklam Alanı

728 × 90

Kill Bill: The Whole Bloody Affair İncelemesi – Tarantino’nun En Saf, En Kanlı Rüyası

Kill Bill: The Whole Bloody Affair İncelemesi – Tarantino’nun En Saf, En Kanlı Rüyası

Bazı filmler vardır, yönetmenin hayal gücüne açılan doğrudan bir tünel gibidir. “Kill Bill: The Whole Bloody Affair”, Quentin Tarantino’nun film manyaklığına kesintisiz bağlanan o tünelin ta kendisi.

Quentin Tarantino’nun filmografisinde her yapım, aynı zamanda onun sinema zevklerine yazılmış bir aşk mektubu gibidir. Kill Bill ise bu mektubun en kontrolsüz, en “video kaset dükkânı” kokan sayfası. Samurai düelloları, kung fu koreografileri, spaghetti Western dokusu, anime şiddeti… Hepsi tek bir intikam hikâyesinin içinde patlıyor.

Yıllar boyunca bu hikâyeyi iki ayrı film olarak izledik: Volume 1 ve Volume 2. Tarantino ise en başından beri bunun tek bir film olduğunu savunuyordu. “Kill Bill: The Whole Bloody Affair”, tam olarak bu fikrin vücut bulmuş hâli: İki bölümü tek nefeste, dört saati aşan bir kurşun gibi önümüze bırakıyor.

İlk bakışta devrimsel bir “yeni kurgu” bekleyenler, filmin aslında tanıdık yapısını koruduğunu fark edecek. Büyük değişiklikler eklenen sahnelerden çok, çıkarılanlardan geliyor. Bölümler arasındaki ufak “özetler” ve seyirciye göz kırpan ara anlatımlar silinmiş. En önemlisi, finalde olacakları erkenden ifşa eden o talihsiz “yarı zaman spoiler’ı” artık yok. İntikam yolculuğu böylece daha organik, daha kesintisiz akıyor.

Görsel anlamda en çok hissedilen farklardan biri, Tokyo’daki efsanevi gece kulübü çatışması. Eskiden sansür kaygıları nedeniyle siyah-beyaza alınan bölümler, burada artık tamamen renkli hâlde karşımıza çıkıyor. Bu, zaten ikonik olan sahneyi daha da vahşi, daha da stilize bir deneyime çeviriyor. Ayrıca, Lucy Liu’nun canlandırdığı O-Ren Ishii’nin geçmişine dair anime tarzında “kayıp bir bölüm” de eklenmiş. Fazladan birkaç dakika, karakterin acı dolu yükselişini biraz daha derinleştiriyor; olmasa da film yaşardı ama hayranlar için lezzetli bir ek.

Asıl kazanım ise yapının duygusal ritminde. Zamanında birçok seyirci, Volume 1’in kinetik, delirmiş aksiyonundan sonra Volume 2’nin daha sakin, diyalog ağırlıklı yapısını biraz “anti-klimaktik” bulmuştu. Oysa The Whole Bloody Affair hâlinde izlediğinizde bu iki ton birbirini tamamlıyor; ilk yarının coşkusuyla ikinci yarının iç hesaplaşması tek bir nefeste birleşiyor. Tarantino’nun zihin akışı gibi: Önce görsel saldırı, ardından duygusal ve felsefi çözülme.

Sonuçta, Kill Bill hâlâ Tarantino’nun hayal gücüne açılan en doğrudan kapılardan biri. Bu yeni versiyon da aslında “yepyeni bir film” değil; daha çok, zaten sevilen bir kült klasiği sonunda olması gerektiği formda izleme fırsatı. Disk değişmeden, stream menüsüne dönmeden, kesintisiz bir öfke ve intikam transı…
Tarantino’nun film manyağı zihnine giden bu otoyol, bütün hâliyle çok daha mantıklı, çok daha baş döndürücü geliyor.

Bu Haberi Paylaş

Haberi arkadaşlarınla paylaş ve daha fazla kişinin haberdar olmasını sağla

Reklam Alanı

728 × 90

Benzer Haberler

Reklam Alanı

728 × 90